Kim Haklı?

Bugün yolda yürürken, şirin mi şirin bir kedi yavrusuyla karşılaştım. Şaşırdınız değil mi? Sokakta kalmış bir kedi yavrusu!

“Mümkün değil, böyle bir ülkede olacak şey değil,” dedim.

“Sahibi yakınlarda bir yerde olmalı” 

Şöyle bir etrafıma baktım kimsecikler yok. Gözlerimin içine bakıp acı acı miyavlamasına dayanamadım tabi. Hemen eğilip kucağıma aldım.

“Karnı acıkmış olmalı! Hemen Belediye’nin yetkili birimlerini aramalıyım. Onları haberdar etmeli ve gereken yere teslim etmeliyim. Çünkü sokaklarda kalan sahipsiz hayvanlar güvende değil”

Şimdi içinizden;

“Şaşırmış bu kadın” diyenlerin, sokakların başıboş hayvanlarla kaynadığının, hatta benim hangi ülkede yaşadığımın ve ülkemden habersiz olduğumun dahi düşünüldüğünün farkındayım.

Sakin olun! Türkiye’de yaşıyorum. “Aslında olması gerekene özlemle…”  yazıyorum bu satırları. Biraz sonra yazacaklarım da olması gerekenlerle, maalesef olmayanlar arasındaki, içler acısı halimizdir.

Ülkemizde iki tip insan var. Bunlardan biri, her gün televizyonlara çıkıp “Hayvan Hakları” diye bas bas bağıran fakat hayvanların haklarından gerçekten “bihaber” olan insanlar. Diğerleri de hayvanlara iğrenç varlıklarmış gibi bakan, onların yaşam haklarının kendilerininkinden daha değersiz olduğunu düşünen, maalesef aşırı iki ucu temsil eden insanlar.

Bu insanları neden böyle tanımladığıma gelince; biraz sonra yazacaklarımdan hemen sonra buna siz karar vereceksiniz.

Öncelikle, hayatımızı paylaştığımız bu canlıların haklarından başlayalım. Dünyada yaşayan her canlı eşit yaşam hakkına sahiptir. Bunda hemfikiriz sanıyorum.

İnsan ırkı dünya yüzeyindeki mutlak hakimiyetini sağladıkça, diğer canlıların yaşam haklarını hiçe sayan bir yayılım göstermiştir. Bu yayılımı ve nedenlerini hepimiz biliyoruz. Gittikçe daha betonlaşan şehirlerin içinde, kendisine sığınacak yer arayan zavallı canlılar onlar. Yaşamak için çöpten beslenmek zorunda kalan aynı zamanda insan sağlığı için de oldukça zararlı bir sürü bakteriyi, hatta virüsleri vücutlarında taşıyabilen canlılar. Tabi ki yazımın başında gruplandırdığım ikinci kısım insanlar, bu nedenle itebildikleri kadar itiyor bu zavallı canlıları.

Bir de ilk sırada gelen hayvan hakları savunucularının mantığına bakalım. Hayvanların en az bizim kadar yaşam hakkına sahip olduklarını dillendiriyorlar. Haksızlar mı? “Hayır” yerden göğe kadar haklılar. Yaşamalılar tabi... Fakat yerleri şehirlerin göbeği değil! Gelişmiş ülkeler bu sorunu nasıl çözmüşler ve bu konuya nasıl bakıyorlar değerlendirelim.

Bir an için, bir restoranda akşam yemeği yediğinizi düşünün. Bu yemeği bir sokak kedisiyle paylaşmak durumunda kalabilirsiniz. Bilinçli bir insan olarak, hayvanın masanıza gelmesini ve yediğinize dokunmasını istemezsiniz. Bu sizin hayvan sevmediğinizi göstermez. Aksine sizin bu konudaki tehlikelere ne kadar açık olduğunuzu bilmenizden, kendi sağlığınız ve varsa çocuğunuzun sağlığıyla ilgili duyduğunuz endişelerden kaynaklanır. Maalesef bu bilince erişmemiş güya ‘hayvan severler’ de sizi bu tutumunuz yüzünden yargılarlar.

Dünya genelinde, ülkelerin bu konudaki standartlarına baktım. Mesela Singapur’da bir sokak hayvanının Belediye yetkililerince sahiplendirilemediği durumlarda nasıl uyutulduklarına...

Şahsım adına uyutulmaya karşıyım lakin kedi köpek gibi şehirlerde bizimle aynı hayatı paylaşan tüm evcil hayvanlar, dünyanın gelişmiş bütün ülkelerinde sahiplerinin sorumluluğunda, belli kurallar çerçevesinde yaşatılıyor. Kimseye tehlike oluşturmayacak şekilde. Gerçek hayvan severler de evlerinde bir bebek kadar özenle bakıyorlar hayvanlarına. Olabilecek tüm olumsuzlukların sorumluluğunu ve cezai yaptırımlarını kabul ederek. Sokaklarda başı boş hayvanlara neredeyse rastlamıyorsunuz. Sistem kurulmuş ve mükemmel işliyor. Kontrolsüz üremeleri, kendileri ve insanların yaşamları için tehdit oluşturulmaları önlenerek.

Medeniyetin en büyük göstergesi bu olsa gerek! Yoksa bırakalım sokak hayvanlarını katlanarak çoğalsınlar. Ve sokaklarda çocuklarımız ve bizler için tehdit  oluştursunlar. Ya da gelin onları gerçekten sevelim. Ve doğal koşullarında, şehrin dışındaki yaşamlarında özgür bırakalım. Ve rica ediyorum bir konuda sesimizi çıkaracaksak lütfen bilinçlenelim. Yaşamımızı paylaştığımız tüm canlılar değerli fakat kontrol altında tutulmak kaydıyla. Yoksa bizlerle onlar arasındaki o ince çizginin varlığından şüphe duyacağım.

Sabahat Şahin